Son Dakika: Çanakkale Belediyesi Citiport Teslimatını Gerçekleştirdi *** Çanakkale’de 11 Dolandırıcı Yakalandı *** Gelibolu’nun Sultan Tavukları *** Çanakkale’de “Şehitlerin İzinde Gazilerin Gölgesinde” Programı *** Çanakkale’de Narkotik Operasyonu *** ÇOMÜ’den Şehre Değer Katacak Sanat Merkezi *** Çanakkale’nin Minik Yüreği İsa Berat İçin Umut Olalım *** Türkiye’nin Ekonomik Gerçekleri ve Çocuklarımızın Geleceği *** WhatsApp Haber Hattı: 05437951277

Bakmak ve Görmek Arasındaki Fark

Günler haftalar aylar çok hızlı geçiyor,zaman da çok hızlandı sanki.Bazen düşünüyorum kendi kendime, geçip giden zaman mı yoksa biz mi geçip gidiyoruz bu alemden dönüşüp evrilerek.Arkamıza baktığımızda bireysel ve toplumsal..

Bakmak ve Görmek Arasındaki Fark
Yayınlanma: 980 Okuma

Günler haftalar aylar çok hızlı geçiyor,zaman da çok hızlandı sanki.Bazen düşünüyorum kendi kendime, geçip giden zaman mı yoksa biz mi geçip gidiyoruz bu alemden dönüşüp evrilerek.Arkamıza baktığımızda bireysel ve toplumsal olarak aslında kısa zamanda ne çok şey yaşadığımızı görüyoruz.Sanki yaşananlar dün yaşanmış gibi geliyor üstelik. Geriye geçmişi hatırlamamızı sağlayan acılar,korkular,sevinçler,hüzünler gibi duygularımız kalıyor sadece.Yani bir olay yaşanıp bitse de bizde yarattığı duyguyu hatırlıyoruz ,o hissiyatı yıllar da geçse hiç unutmuyoruz.

Her şey gelip geçiyor da hissettiklerimiz taptaze az evvel yaşanmış gibi kalıyor aklımızda.Hele hele bizim ülkemiz gibi,ergen bir genç gibi tepkileri ve inişleri çıkışları belli olmayan memleket insanları tüm bunları daha fazla hissediyor üstelik.

Bu hafta Amerika seçimleri ve Bıden’ın Trump’ı ezip geçmesini konuştuk sokakta ,evde,iş yerlerimizde,sosyal medyada beraberce.Ekonomimizin ahvalinden dem vurduk ve dün gece itibariyle Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın aniden gelen istifası haberiyle şaşırdık.Ancak tüm bu hengame içerisinde hepimiz çok yorulduk.Bazen aynı şeyleri konuşmaktan,bazen çaresiz kalmaktan,hatta bu korona günlerinde psikolojik olarak her an hastalık tehdidi altında olduğumuzu bilerek yaşamaktan bunaldık.2020’ye girdiğimizden beri aslında hiç de normal şeyler yaşamadık toplum olarak aslında.Zaten tramvatik bir toplum ve ülkede yaşayabilmek farkında olanlar için yeterince zorken bu yıl alışkanlıklarımızdan vaz geçmek zorunda kalmak hepimizi patlama noktasına getirdi.Heyecansız ne olacağı belirsiz bir ortamda bir de yaşama savaşı vermek hepimizi biraz daha gerginleştirdi sanıyorum.

Tüm bu kaosun hakim olduğu günlerde kitaplarını zevkle okuduğum Gülseren Budayıcıoğlu’nun hastalarının izniyle de kaleme alıp televizyonda yayınlanan, Kırmızı Oda ve Masumlar apartmanını zevkle ve üzülerek izliyorum bu aralar.Pek çoğumuzun aslında çocukluktan itibaren içimizde yaşam savaşı vermeye çalışan o küçücük çocuğu büyütemediğini görmek okumanın yanı sıra beni daha da derinden sarsıyor izlediğim her bölümde.Zira şu anda Ülkemizde en çok izlenen diziler arasında bu gerçek yaşam hikayeleri.

Anneciğini küçük yaşta kaybeden bir çocuğun annesinin vefatını terk edilme ve hayatta yalnız kalma olarak algıladığını görmek derinleşmesini sağlıyor izleyenlerin.Yahut babalarının ilk hanımı ve oğlunu kaybettikten sonra 2.evliliğini yapıp 4 çocuğu olduktan sonra bile hala geçmişe takılıp kaldığını izlemek yüreklerimizi burkuyor..Dahası hep bir hayaletin gölgesinde yaşamak zorunda kalan kadının kendisini ve çocuklarını eşinin beğenmeme ve çirkin bulma takıntısı sonucunda yaşayıp yaşattığı çileli hayat izleyenleri derinden sarsıyor.Aslında küçücük bir yan bakmanın dahi bir tramva sebebi olduğu gerçeğiyle yüzleşmek toplumun şu halini dahi anlamamız için ip ucu veriyor bize başkasının hayatını izlerken.Yani kötü insan diye nitelendirdiğimiz insanların bile böyle davranmalarının sebeplerinin geçmişlerinde saklı olduğunu fark ediyorsunuz.Her yaşanılan hayatın da sergilenen davranışların da muhakkak insanların çocukluklarında yaşadıklarından kaynaklı olduğunu görüyorsunuz.

Yaşadığımız bu dönemler de elbette bir gün bitecek.Belki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.Mesela birbirlerine insanlar belki eskisi kadar yakınlaşamayacak.Yahut bu günlerde ısrarla dışarıya çıkmak isteyen insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için artık internet üzerinden giderecek.Daha az fiziksel temas daha çok bencillik yada kendini koruma dürtüsü ele geçirecek hepimizi.Korkarım ki,ileride farkında olmadan yaşadığımız bu zorlu günlerin tramvalarını hep birlikte başka başka şekilde göreceğiz belki de kimbilir?.

Bu yaz mağazamda alışverişe gelen anne baba ve çocuktan oluşan ailenin kendi ellerinin de çocuklarının ellerinin de yara içinde kaldığı hijyen takıntısı o kadar üzdü ki beni.Hem kendilerini korumaya çalışmaları hem de çocuklarına hijyen öğretme gayretleri rutinleri olmuştu.Ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim ki,umarım ileride bu gibi davranışlar takıntı haline gelmez.Zira her takıntı standartlarımızı kendi belirlediğimiz alana hapseder bizi.Sözlerimi tamamlarken Toplum olarak hepimizin,bakma eyleminin başka görme eyleminin ise bambaşka olduğunu fark edebilmemizi diliyorum.Her şeye bakabiliriz,ancak altındaki asıl gerçeği görmek ve görmeye çalışmak, bizleri büyük hatalar yapmaktan alıkoyar.Çok sevdiğim bir hikayeyi bu konuya örnek olması için buraya iliştiriyorum,umarım beğenirsiniz 🙂

Adamın biri, ilk defa gittiği küçük bir kasabada şaşkın şaşkın gezinirken yol kenarında duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa ’Buraların yabancısıyım… Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler’ der.
Çocuk, arabanın penceresini iyice açtıktan sonra ‘Ben de buraya ilk defa geliyorum ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde’ diye yanıtlar.
Adam, çocuğun da yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını merak eder ve ‘nasıl anladın fırının sağ tarafta olduğunu’ diye sorar çocuğa.
Çocuk ‘Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Kuş cıvıltıları da oradan geliyor zaten’ der gülümseyerek.
‘İyi ama, der adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği nerden biliyorsun?
‘Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez’ diye yanıtlar çocuk. ‘Üstelik, manolyalar da katılıyor onlara. Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu duyacaksınız’ diye tamamlar sözlerini.
Adam, gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde çocuğun kör olduğunu fark eder.
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden adamın kendisini fark ettiğini anlar ve ışığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken ‘Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, görmeyi o kadar çok özledim ki. Sizinkiler sağlam öyle değil mi? diye sorar.
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına yönelirken ‘Artık emin değilim, der. Emin olduğum tek şey, senin benden iyi gördüğündür.

Geniş düşünceler geniş manzaralara, yeni düşünceler yeni mekanlara ihtiyaç duyar.Her görünen şeyin arkasında görünenden farklı anlamlar barındıran bir takım işaretlere sahip ve bu işaretleri anlayacak göz ve bilgiye sahip olunması gerektiğini hiç unutmamamız gerektiğini gönülden dilerim. Sevgiler…

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.