Kendi ülkesinde, kendi yaşadığı şehirde yol soracak kadar yabancıyız her yere.. Her yol soruşumda sıkmamak ve belki de defalarca yol tarifi yapmaktan bıkmış birine rastlamak tedirginliği ile hızla derdimi anlatmak..
Kendi ülkesinde, kendi yaşadığı şehirde yol soracak kadar yabancıyız her yere..
Her yol soruşumda sıkmamak ve belki de defalarca yol tarifi yapmaktan bıkmış birine rastlamak tedirginliği ile hızla derdimi anlatmak telaşı ve her zaman dilime dolanan bir kelimenin ızdırabının yerini tek seferde anlamaya çalışmanın mahcubiyeti alır ve bu dinmeyen acemilik birkaç dakikalık şokun etkisiyle beni daha başka yerlere götürür.
Koca şehir yaz sıcağı altında betonarme bir çöldür..
Uzun süre başımı öne eğer kaldırımları okurum adeta..
Yerler kaldırımlar leke içindedir, kim bilir nelerin lekesi der geçiririm içimden?
Temizlenecek gibi değillerdir sanki tüm şehir çalışsa.. Zaten temizlenilse de yine kirletileceklerdir..
Uzak yerlere yapılan hastaneler, geçen minibüsler ve garip numaralı belediye otobüsleri sanki hepsi senin için kurtarıcı gibidirler..
Bir sevdiğini uzak bir hastanede aramak adeta kendini kaybetmektir..
Kapı önünde bir akraba ile içmediğin sigaranın dumanıyla uçup gidersin bir yerlere..
Geri dönüşünde artık sen sen değilsindir.. Tenha caddelerin kenarında ki ağaçları birdenbire tanır olmak hâlâ yaşıyor olmanın ve kendine gel diyen tabiatın dürtüsüdür..
Uzak yerlerin kaldırımları lekesiz ve düzgündür..
Kalabalık yerlerin ise lekeli..
Uzak yerlerde ağaç ve tabiatın kokusu vardır..
Betonarme çölünde sıcağın etkisiyle çeşitli nahoş kokular..
Ağaçların kuşları nerede? Şehrin kedileri kaybolmuş..
Ortak özellikleri ikisinde de yalnızlık vardır..
Yaz aslında içini de kavurur..