Evet, uzun zamandır görmediğimiz ve duymadığımız bir konuya değineceğim yine. Özellikle de şu son bir kaç sene içerisinde durumun vahameti daha da artmış durumda. Yaşadığım yerden yola çıkarak Bodrum’a yerleşenlerden..
Evet, uzun zamandır görmediğimiz ve duymadığımız bir konuya değineceğim yine. Özellikle de şu son bir kaç sene içerisinde durumun vahameti daha da artmış durumda. Yaşadığım yerden yola çıkarak Bodrum’a yerleşenlerden bahsetmek istiyorum. Evler yapılıyor, satışa çıkıyor ve hızlı bir şekilde satılıyor ama bu arada, evleri kimin aldığına bakılmıyor; çünkü bu satışları yapan çoğu emlakçı eğitimsiz. Onların hedefi sadece komisyon. Bu nedenle de ev sahiplerinin özel isteklerini hiçbir zaman dinlemiyorlar. Mesela, yanımızdaki ev dedemindi ve satıldı.
Emlakçıya satışın önemli olduğunu, komşu alacağımızı belirttim. Başlıca iki isteğim vardı. Birincisi hayvansever olması ve ikincisi sessiz olması. Peki, ne oldu? Tabi ki tam tersi oldu. İnanılmaz gürültülü bir çift dibimize ömür boyu yaşamak üzere taşındı ve problemler de daha ilk günden başladı.
Zaten artık kimsede; apartmanmış, siteymiş, toplu yaşam alanında nasıl davranılması gerektiğinin bilinci kalmamış. Ben çocukken henüz anaokulunda bize görgü kurallarını öğretmişlerdi ve bu evde de hep hatırlatılırdı. En basitinden, yemek yerken dolu ağızla konuşulmazdı. Birisi konuşurken sözü kesilmezdi. Eller ve hatta dirsekler yemek dışında masa üzerine konulmazdı. Kapalı bir mekanda şapkayla oturulmazdı. Hatırladınız mı? Bu kuralları uygulayanınız kaldı mı? Bırakın bunları uygulamayı, birbirimizi görmeye tahammülümüz kalmamış durumda.
Eminim, siz de eski Yeşilçam filmlerini izlerken “Keşke hayat hep böyle kalsaydı” diyorsunuzdur veya demişsinizdir. O modernlik, medeniyet ama en önemlisi de edep ve adabı görünce insan bir iç çekiyor doğrusu. Daha bu hafta cinnetin eşiğine getirdiler beni. Haziran başında belirtmiştim, inşaat yasağı geldi ama buna kimse aldırmıyor diye. Durum değişmedi. Hatta bırakın aldırmayı, bir söz söylediğinizde, sizlere karşı asabileşip, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorlar. Bence, yeniden insanlara Adab-ı Muaşeret öğretilmeli. En azından topluluk içinde nasıl davranmaları gerektiği öğretilmeli veya hatırlatılmalı. Dağ başında yaşayan birisi, etrafında kimse yoksa bile yine sorumlu olmalıdır, sonuçta çevreye ve doğaya bunu borçludur. Piknik sonrası karşımıza çıkan manzaralar, ne kadar sevgi ve saygıyı unuttuğumuzu gösteriyor. Elindeki bir şişeyi veya kağıdı çöp kutusuna atmaya üşenip, arabasından fırlatan, ya da yere atan insanları gördükçe sinirim tepeme çıkıyor. Bu kadar mı zor yahu?
Yok, acilen görgü kuralları geri gelmeli. Bu kadar da kaybetmeyelim insanlığımızı.
Oysa, biz değil miydik yeni taşınan komşuya yemek yapıp götüren. Şimdi götürdüğünüzde iki bakışla karşılaşıyorsunuz. Birincisi “Neden getirdi ki şimdi bunu?” bakışı. İkincisi de “Ya inanmıyorum, çok tatlısın, böyle şeyler var mı? Ne güzel.” bakışı. İkincisini daha bir kaç gün önce, çok şükür bir güler yüzlü insanda yaşadım. Arada düzgün insanların da olduğunu görmek, biraz olsun içimi rahatlatıyor. İlk bakışı karıştırmıyorum bile.
Hazır yaz da gelmişken, belki çocuğunuzla, veya torununuzla bu kuralların üzerinden geçersiniz, hem öğretir, hem de hatırlarsınız. Bu tabi yine kolay kısmı. Sitede veya apartmanda özerkliğini ilan etmiş olduğunu sanan insanlara nasıl anlatırsınız bilemem. Umarım, birileri bu kuralları bu insanlara hatırlatır ve uygulatır. Yoksa gidişatımızı hiç iyi görmüyorum. Çok yazık!
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.