Son Dakika: Gelibolu’daki Yangın Korkuttu *** Gelibolu’ya 10 Dakikalık Sağanak Yetti *** CHP Genel Başkanı Özel, Şehitler Abidesi’ni Ziyaret Etti *** Öğrenciler İçin Gerekli Besinler Hangileri? *** Kaymakam Abacı’dan Muhtarlar Derneği’ne Ziyaret *** WhatsApp Haber Hattı: 05437951277

Kıbrıs’ın Kaderi Akıncı’ya Bırakılabilir mi?

Dünyaya geldiğim yer; güzel yurdumuzun, Ege Bölgesi’nin ücra bir köyü idi… Çocukluğuma ait zar zor hatırladığım ilk şey; Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında köyümüzde geceleri uygulanan karartmaydı. Gaz lambaları ile aydınlatılan..

Kıbrıs’ın Kaderi Akıncı’ya Bırakılabilir mi?
Yayınlanma: 437 Okuma

Dünyaya geldiğim yer; güzel yurdumuzun, Ege Bölgesi’nin ücra bir köyü idi… Çocukluğuma ait zar zor hatırladığım ilk şey; Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında köyümüzde geceleri uygulanan karartmaydı. Gaz lambaları ile aydınlatılan toprak damlı evlerin o küçücük pencerelerine kalın örtü veya battaniyeler germek suretiyle karartma yapıyorduk. Dedem rahmetlinin deyimiyle, “Yonanlıların (Yunan) tayyareleriyle gelip bizi bombarduman etmelerinden” korkuyorduk. Kıbrıs’ta Yunanlılarla savaşıp birbirimizi öldürüp yok etmeye çalışıyorduk. Bu nedenle de gündüzleri köyümüzün iki minaresinden sürekli olarak oradaki şehitlerimiz için okunan salalar yükseliyordu…
İşte çocukluğumun ilk anıları ve dünyaya Kıbrıs kelimesi ile açılan bilincim…
Aradan uzun yıllar geçti yaşım 51’e ulaştı Kıbrıs Barış Harekâtı yapılalı da koca koca 46 yıl…
Yıllar geçtikçe insan sanırım daha bir bilinçleniyor ve bugün adına “Kıbrıs Sorunu” denilen şey benim bilincimde; büyük bir aldatmacadan ve Türk milletini enayi yerine koymak için ortaya konulmuş sesi bozuk eski bir borazandan ibaret kalıyor.
Anadolu’da “Yol üstünde bağı olanla, güzel yâri olanın başı dertten kurtulmaz” diye güzel bir deyim vardır. İşte Kıbrıs’ı düşündüğümüzde hem yol üstünde bir bağımız hem de güzel bir yârimiz var. Bu nedenle başımızın dertten kurtulacağını düşünmemiz büyük bir gaflet ve dalalet, değilse bile büyük bir saflık olacaktır.
Yani?
Yanisi şu: Anadolu’yu Anavatan, Kıbrıs’ı da Yavru Vatan olarak elimizde bulundurduğumuz sürece bize rahat ve huzur yok!
Maalesef ki, bu günlerde Kıbrıs’ta gidişat yine kötü!
Kıbrıs’taki Türk Devleti’nin başı olan ve rahmetli Denktaş’ın koltuğunda oturan Mustafa Akıncı adlı şahıstan; ne adına, ne soyadına, ne de işgal ettiği makama yakışmayan çatlak sesler yükseliyor!
Aslında çatlak demek hafif kalır.
Gaflet, dalalet ve hıyanet dolu sözler desek çok daha doğru olur.
Çünkü Türk evlatlarının mübarek canları ve asil kanları pahasına, tarihteki en son kurulan Türk Devleti’ni emanet ettiğimiz bu şahıs, ezeli ve ebedi Türk düşmanı olan Rumlarla bir araya gelinmesi için çaba gösterirken, diğer yandan da Türk Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması ihtimalini bile “KORKUNÇ!!!” olarak telakki ediyor.
Ayrıca, AKP Hükümeti’nin uzunca bir zamandır Kıbrıs davasına gerektiği gibi sahip çıkmsmış olması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin banisi olan Rahmetli Rauf Denktaş’ı itibarsızlaştırmak için töreye aykırı bir faaliyet yürütmüş olması ve bu faaliyet neticesinde adının ve soyadının manasını bile kavramaktan uzak, Akıncı denilen töre bilmez bir gafilin, bizzat AKP’nin desteğiyle o makama getirilmiş olması!!! Maalesef ki endişelerimizi büsbütün arttırmaktadır.
Aslında Türkiye açısından Kıbrıs sorunun çok önemli bir kısmı, Kıbrıs Türk Barış Harekâtıyla Mehmetçik tarafından çözülmüştür. Sorunun kalan küçücük kısmının ise, çözülemeyip kangren haline gelmiş olmasının sebebi; Türk devlet ve siyaset adamlarının öngörüden yoksun oluşları, çapsızlıkları, cesaretsizlikleri ve basiretsizlikleridir.
Eğer bugün Türk adası Kıbrıs’ta bir sorun varsa o sorun; Rumların ve onlar gibi düşünen kanıbozukların tamamının adadan atılarak Akdenizin sularına gömülememiş olmasıdır.
Tabi ki olayın başka boyutları da vardır.
Kıbrıs Türk Barış Harekâtı 1974 yılında yapılmıştır. Bugün ise yıl 2020’dir. Aradan tam 46 yıl geçmiştir. Yani bir başka deyimle adanın kuzeyinde tam 46 yıldır Türk hâkimiyeti vardır.
Acaba gerçekten var mıdır?
Buna evet demek pek mümkün değildir. Çünkü aradan geçen bunca zamana rağmen adadaki İngiliz sistemi yıkılarak yerine Türk sistemi getirilebilmiş değildir. Neden mi? Adada hala trafik soldan işlemekte, inşaatlarda İngiliz sistemi elektrik tesisatı kullanılmakta, mutfaklarda bile İngiliz üretimi tüpler hala bulunmaktadır. Bu arada özellikle gençler arasında artan İngiliz hayranlığı da önlenememektedir. Annan Planı ile ilgili 2004 yılında yapılan halk oylamasında; Kıbrıslı soydaşlarımızın (Avrupa Birliği havucunun veya serabının da etkisiyle) %70’inin Rumlarla bir arada yaşamaya evet demiş olması tablonun en hazin yanlarından birisidir. Oysa, Kıbrıs Türk halkının daha düne kadarki tek sloganı “Ya taksim, ya ölüm”dü.
Şimdi Akıncı’ya kızıyoruz, ama iğneyi biraz da kendimize batırmamız gerekmiyor mu?
Sorarım size, biz millet olarak 1071’den beri girdiğimiz Anadolu’yu, her yönü ile Türkleştirmeyip Bizans sistemini aynen korumuş olsaydık, bugün Anadolu bir Türk yurdu olur muydu?
Olayın özüne baktığımızda, yaşanan mücadelenin aslında yüzyıllardır süren Hilal ile Haç’ın mücadelesi olduğunu hemen görebiliriz. Çünkü dünyada yaşanan benzer sorunları, hep halkları ve devletleri bölmek yoluyla çözmeyi yeğleyen Hıristiyan Batı’nın; ihtilaflı halkları her hâlükârda bir arada tutacak bir çözümü dayattığı tek örnek Kıbrıs Sorunudur.
Ne yazık ki Türkiye tarafından, 1974’ten beri Kıbrıs’ta doğan çocuğa net olarak bir ad konulmamıştır. Mehmetçiğin canı ve kanıyla yazdığı Kıbrıs destanından sonraki bu basiretsizlik, Türk siyasetinin ve siyaset adamlarının korkaklığının bir tecellisi olmuştur. Çok geç kalınmış olsa da, artık çocuğa sahip çıkılmalı ve bir ad konulmalıdır. Akıncı denilen gafil derhal bir kenara itilmeli ve Hatay’ın anavatana katılması örneğinde olduğu gibi, Kıbrıs mutlaka anavatana katılmalıdır.
Her şeyimiz bir olduğu halde, göstermelik de olsa devletlerimizin ve bayraklarımızın ayrı olması bir saçmalıktır. Kıbrıslı kardeşlerimiz AB’ye gireceklerse bizimle girmeliler, dışarıda kalacaklarsa da bizimle dışarıda kalmalıdırlar.
Türkiye, bu işin sonuçlarından korkup ürkmemelidir. Zaten korktuğu ne varsa, Barış Harekâtından sonra başına bir bir gelmiştir. Ödenecek diyetler de ödenmiştir. Diğer devletler (AB, ABD vs.) bu meseleden dolayı bize sonsuza kadar yaptırım uygulayabilecek durumda değillerdir. Dünyadaki sermaye ve güç odakları her geçen gün başka coğrafyalara doğru kaymaktadır.
Kaldı ki Türkiye’nin tek alternatifi, AB veya ABD değildir. Değerlendirilebilirse eğer; Türkiye’nin önünde çok aydınlık ufuklar durmaktadır. Ufukta ise büyük bir ülkü olan Türk Birliği durmaktadır. Gerçekten de Türkiye’yi ve Türkleri küresel güç haline getirebilecek tek yol, tek şans Türk Birliği’nin kurulmasıdır.
Öyle ki, Sovyet Rusya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan Türk Cumhuriyetleri bugün için; Türk devlet adamlarının cesaretsiz, uyuşuk ve basiretsizce hareket etmiş olmalarına rağmen, hala daha Anadolu Türklüğünün gözünün içine bakmakta ve Türkiye’nin vereceği işareti beklemektedirler.
Düşünün şimdi, Türkiye gibi büyük bir ülke, 1974 yılında yaptığı başarılı bir harekâtla kan dökerek can vererek yeniden vatan yaptığı küçücük bir Türk toprağını veya adına Yavru Vatan dediğimiz küçücük bir Türk devletini dahi elinde tutamaz ise; umudu, kurtuluşu bizde gören, bizim gözlerimizin içine bakan ve adeta titreyip kendimize gelmemizi ve silkinip ayağa kalkmamızı bekleyen kardeşlerimizin nazarında ne inandırıcılığı kalacaktır?
Kıbrıs’ı elinde tutamayan bir Türkiye’nin ne Ortadoğu’da, ne Orta Asya ne de Kafkaslarda hiçbir ağırlığı kalmayacağı gibi Allah korusun Anadolu’yu bile elinde vatan olarak tutması çok zorlaşacaktır. Çünkü Kıbrıs satılık bir arsa değil vatandır.
Kıbrıs’ta döktüğümüz kanları, verdiğimiz canları; Muratağa’yı, Atlılar’ı, Sandallar’ı Lefkoşa’yı Kumsal Mahallesini (küvette can veren yavruları), Türkeli’de (Ayvasıl) buldozerlerle diri diri gömülen insanlarımızı ve onların acı hatıralarını asla unutmamalıyız.
1571 ve 1974 şehitlerini unutmamalıyız.
1571’deki ilk harekat tam 13 ay sürdü…
50.000 şehit, 50.000’den fazla da gazi!
1974’deki ikinci harekat daha kısa sürdü.
498 şehit, 1200 yaralı, 70 mücahit şehit, 270 de sivil kayıp!
Nereden bakarsanız bakın, Kıbrıs 51.000 vatan evladının canına ve 80.000’e yakın vatan evladının da kanına mal olarak vatanlaşmış, aynı al bayrağımız gibi kan kırmızısı bir topraktır.
İşte bu yüzden de Kıbrıs ne Akıncı gibi gafillere ne de sadece Kıbrıs Türklerinin keyfine bırakılamayacak kadar önemli bir vatandır.
Bırakırsanız ne olur?
O zaman Kıbrıs da Ege’deki adalarımız gibi, Süleyman Şah Türbesi gibi ve Girit Adası gibi elimizden kayıp gider!!!
Unutmayın: Toprağa su katarsanız çamur, kan katarsanız da vatan olur.

İLK YORUMU SİZ YAZIN

Hoş Geldiniz

Üye değilmisiniz? Kayıt Ol!

Hemen Hesabını Oluştur

Zaten bir hesabın mı var? Giriş Yap!

Şifrenizi mi Unuttunuz

Kullanıcı adınızı yada e-posta adresinizi aşağıya girdikten sonra mail adresinize yeni şifreniz gönderilecektir.

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.