Söylenceye göre, “Tüy Dikmek” deyimi: Ortaçag’da (ozelikle de Fransa’da), soylusundan köylüsüne kadar oraya buraya pislemeyi adet edinmis halkın, tuvaletini yaptıktan sonra kakasına tüy dikmesi, kuruyunca da bu tüyden tutup kakayı..
Söylenceye göre, “Tüy Dikmek” deyimi: Ortaçag’da (ozelikle de Fransa’da), soylusundan köylüsüne kadar oraya buraya pislemeyi adet edinmis halkın, tuvaletini yaptıktan sonra kakasına tüy dikmesi, kuruyunca da bu tüyden tutup kakayı kaldırıp atmasından gelirmiş…
Bu küçük hikayeyi niye mi anlattım?
Biraz sonra anlayacaksınız.
Biliyorsunuz son iki yıl içinde, ülkemizi ve dünyayı kasıp kavuran, küresel bir Koronavirüs Salgını yaşadık.
Salgının başlarında da, doğal olarak pandemi hastanelerine ihtiyaç duyuldu ve hemen harekete geçildi.
Aslında mevcut hastanelerin bir kısmı Pandemi Bölümü’ne çevrilerek sorun büyük oranda çözülmüştü.
Eğer 15 Temmuz rezaletini fırsat bilerek askeri hastanelerimizi kapatmamış olsalardı, 24 saat içerisinde en az 33 ayrı yerde tam teşekküllü pandemi sahra hastanelerimiz zaten hazırdı.
Fakat ne yazık ki, askeri hastanelerimizin ipi çoktan çekilmişti!
Yapılan bu vahim hataya rağmen, salgın hastanesi yapılabilecek başka uygun yapı ve tesislerimiz de vardı.
Lakin gelin görün ki; kendi dünya görüşlerine göre, her krizi kendileri için acımasızca fırsatlara çevirmeyi alışkanlık haline getirmiş, nobran ve kurnaz bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz.
Bu krizi de (yine kendileri için) fırsata çevirmekte geç kalmadılar.
Hedefleri yine Atatürk Havalimanı’ydı.
Yine diyorum, çünkü daha önce de sırf bu havalimanını işlevsiz kılıp kapatabilmek adına, İstanbul’un taaa Fizan’ına İstanbul Havalimanı’nı inşa etmişlerdi. Hem de ne pahasına!
Aslında, Atatürk Havalimanı tesislerinin hastane olarak kullanılması konusunda ilk teklif, muhalefetten gelmişti.
Başta muhalefet olmak üzere birçok çevreden, Hükümete denildi ki; “gelin şu Atatürk Hava Limanı’nı pandemi hastanesine çevirin”…
Gerçekten de çok isabetli bir teklifti.
Çünkü Atatürk Havalimanı şehrin merkezi bir konumunda, karayolu, denizyolu, havayolu ve metro ulaşımı mevcut.
İç hatlar terminali 63.165, dış hatlar terminali ise 282.770 m² kapalı alan kapasitesiyle, bina alanı açısından Türkiye’nin en büyük havalimanıdır. Buna ilave olarak, 179.000 m2’lik kapalı alana sahip tam 7.076 araç kapasiteli bir otoparkı da var.
Al sana istemediğin kadar bina, istersen dünyanın en büyük hastanesini kur.
Yetmedi mi?
Beylikdüzü’nde Tüyap Fuar Merkezi var.
Tamamen klimatize edilmiş 120.000 m² kapalı alanı var.
Dahası da var.
İlave olarak 630 oda kapasitesi de olan bu tesis, 5 yıldızlı konaklama hizmeti bile verebiliyor.
Her türlü teknik alt yapı (pnömatik sistem 8 – 10 bar basınçlı hava sistemi, su, atık su sistemi, 28.800 kVA/h elektrik gücü, 11.090 kVA/h jeneratör gücü)…
1.600’ü kapalı olmak üzere 4.500 araçlık otopark alanı…
Metro ve raylı sistemle entegre Metrobüs ile kolay erişim imkânı…
Helikopter pisti bile var.
Daha ne olsun?
Avrupa Yakası için hala yetmedi mi?
O zaman buyurun, Atatürk Hava Limanı’nın hemen yakınında bir de CNR Expo Fuar alanı var.
Toplam fuar alanı tam 160.000m2
Hala yetmedi mi?
Yetmedi!
Ne yazık ki, bunlar için yetmedi!
Neden?
Çünkü karın ağrıları başkaydı!
TÜYAP, CNR EXPO ve Atatürk Hava Limanı’nın yüz binlerce metrekarelik kapalı alanları hazır dururken, başka hiçbir yer kalmamış gibi gittiler ve Atatürk Havalimanı’nın en iyi pistlerinden birinin üzerine aynı tüy diker gibi yeni bir hastane diktiktiler.
Demezler mi adama “Ağam sen hastane mi dikiyorsun Atatürk Havalimanı’nı mı yok ediyorsun?”
Hastane falan bahaneydi, dertleri Havalimanı’nı yok etmekti!
Evet, Pistinin birini kırarak kötürüm etmişlerdi, fakat Atatürk hala yaşayan bir havalimanıydı.
Zira nasıl ki, savaş çıkınca Lozan’a ve Montrö’ye sığınmak zorunda kaldılarsa, çok kar yağdığında da Fizan’daki İstanbul Havalimanı’na değil, İstanbul’daki Atatürk Havalimanı’na inebilmişlerdi…
Fakat yine de bu havalimanını yok etme sevdalarından asla vazgeçmediler!
İyi de asıl neden ne?
Asıl neden adında…
Adında ne var?
“Türk” var..
Dahası, “Atatürk” var…
Yetmez mi?
İşte sırf bu yüzden:
* “Bu Havalimanı vip uçuşlar için kullanılabilir” demiyorlar!
* “Bu Havalimanı kötü meteorolojik şartlarda, alternatif olarak kullanılabilir” demiyorlar!
* “İstanbul mega bir şehir, nüfusu da artmaya devam ediyor, bu nedenle İstanbul Havalimanı ile birlikte ikisi de kullanılabilir” demiyorlar!
* “Bu memlektte harp olur, garp olur bu havalimanı yedek meydan olarak kalsın” demiyorlar!
* “Yahu yarın bu şehirde büyük bir deprem olursa ne yapacağız? İstanbul Havalimanından şehrin kalbine ulaşım çok zor olur, bu havalimanıyla şehrin kalbine inip, enkaz kaldırma, ilk yardım, arama/tarama, kurtarma, lojistik yardım, ikmal ve yaralı tahliye faaliyetleri gibi birçok faaliyeti kolayca icra ederek milyonlarca insanımızın hayatta kalmasını sağlayabiliriz” demiyorlar!
* “Bu millet yıllara sari olarak buraya çok büyük maddi yatırımlar yapmış, bu yatırımları heba edemeyiz” demiyorlar!
Ne diyorlar?
“Biz burayı Millet Bahçesi yapacağız” diyorlar!
İyi de be kardeşim, bu pistler kırılmadan, bu havalimanı yok edilmeden burası millet bahçesi yapılamaz mı?
Elbette yapılabilir. Alan zaten büyük, boy vermeyen bodur süs ağaçları/bitkileri dikilerek ve yeşillendirilerek pek tabi ki mümkün…
Ama daha önce de dedim ya, karın ağrıları başka!
Hani daha önce pistin birinin üzerine pisleyip, pisliğin de üzerine tüy dikmişlerdi ya… Şimdi pisliğin kuruduğunu düşünüyorlar ve şimdi o tüyden tutarak aynı bir pislik gibi bütün havalimanını çöpe atmak istiyorlar!
İşte sırf bu yüzden de daha dün, Atatürk Havalimanı’nın cellatları olacak iş makinelerini Havalimanı’na soktular!
Eğer Vatan, Millet, Devlet, Cumhuriyet, Türk ve Atatürk adına birşeyler yapılmazsa, içeri soktukları demir dişli bu cellatlarla, Atatürk Havalimanı’nı kazıyacaklar!
Güya Devlet idare ediyorlar…
Hem de dünyanın en kadim devleti olan Türk Devleti’ni.
Şimdiye kadarki süreçte yalpalamadıkları bir konu, ikircikli davranmadıkları bir icraat ve kandırılıp yanılmadıkları bir durum kalmadı.
Tarımdan, ekonomiden, üretimden, eğitim sisteminden, demografik değişimden, yabancılara mülk satışından, vatandaşlık verilmesinden tutun da Ordumuza kadar, zarar vermedikleri bir konu ve darbe vurmadıkları bir devlet kurumu kalmadı!
Neden kalmadı?
Çünkü sen, yeterince sahip çıkmadın da ondan.
Eğer Atatürk Havalimanı’na da sahip çıkmazsan, o da diğerleri gibi yalan olup gidecek!
Ey Türk! Geleceğine ve değerlerine sahip çık.
Aynı Kazdağlarına sahip çıktığın gibi, aynı gezi parkını betonlaşmaktan kurtardığın gibi, aynı Karadeniz’in yaylalarını ve derelerini savunduğun gibi sahip çık….
Sahip çık ve kurtar.
Vatana, Millete, Devlete, Orduya, milli değerlere, kurum ve kuruluşlarımıza, Cumhuriyet’in kazanımlarına, dağlarımıza, derelerimize, havamıza, suyumuza ve toprağımıza sahip çıkmak; hem dini, hem vicdani, hem ahlaki, hem insani, hem anayasal, hem de milli bir vazifedir.
Unuttuysanız Atatürk’ün “Gençliğe Hitabe”sini lütfen bir daha okuyun ve vicdanınız hala kanamıyorsa “Yalan Rüzgarı” serisini izlemeye devam edin.
Unutmayın “Sahipsiz vatanın batması haktır, Siz sahip olursanız bu vatan batmayacaktır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.